OSMANLININ İLK BAŞKENTİ – ZAMANI DURDURAN ŞEHİR
: BURSA
Bursa, geçmişe dair
izleriyle de dikkat çeken bir kenttir. Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti olması
nedeniyle bu döneme ait sayısız eser yer almaktadır. Eski adı
Hüdavendigardır.
Bursa’nın UNESCO hikayesiyse
şöyle başlamış: 2000 yılında Bursa geçici listeye alınmış, sonra da 2014’te
UNESCO tarafında Dünya Miras Listesi’ne girmeye hak kazanmış. Bu koruma
Bursa’da 6’si içinde 1’i de Cumalıkızık’ta olmak üzere 7 yeri kaplıyor.
1) Hanlar Bölgesi
2) Hüdavendigar Külliyesi (1. Murad)
3) Yıldırım Külliyesi (1. Bayezid)
4) Yeşil Külliye (1. Mehmed)
5) Orhangazi Külliyesi
6) Muradiye Külliyesi (2. Murad)
7) Cumalıkızık Köyü
ULUCAMİ
Niğbolu Zaferi’nin ardından
Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılan Ulu Cami’nin inşası, 1399 yılında
tamamlanmıştır. Caminin inşasının ardından ilk namazın Somuncu Baba tarafından
kıldırılmış olması ise camiye dair önemli detaylardan biridir.
Erken Dönem Osmanlı Mimari
eserleri arasında yerini alan ihtişamlı yapı, şehrin en ünlüsü olarak anıtsal
olma özelliğine sahiptir. Yirmi kubbesi olan caminin şöyle bir hikayesi
bulunuyor; kazanılan zaferin ardından şehre yirmi cami yaptırmak isteyen
Yıldırım Bayezid’ın bu isteğine karşın Emir Sultan Hazretleri, yeni
kurulmakta olan Bursa’ya yirmi caminin fazla geleceğini düşünmektedir. Bunun
yerine yirmi kubbeli bir cami yapımının daha uygun olacağı fikrini avunmuş ve
bu fikir Beyazid tarafından uygun görülmüştür.
Caminin en özgün ve nadide sanat
eserlerinden biri olan minber, Antepli Hacı Mehmed bin Abdülaziz ed-Devvaki
tarafından kündekari tekniği ile yapılmıştır. Ebrenin bir kül olarak tasvir
ettiği düşünülen minberin gerçek boyutlarıyla örtüşen, doğu yakasında güneş
sistemi, batı yakasında ise galaksi sistemi bulunuyor.
Caminin duvarları çeşitli
hattatlar tarafından yapılmış 200 hat levhası ve duvar yazısıyla hat sanatları
müzesi olarak da adlandırılmaktadır. Bu hatlarda; sure, ayet, Ayet’el-Kursi,
hadis, Esma’ül-Hüsna yazıları, Allah’ın ve Hazreti Muhammed’in isimleri
işlenmiştir.
3165 metrekarelik iç hacmi ile
ülkemizin en büyük camilerinden biri olan Ulu Cami, ülkemizdeki bu isimdeki en
büyük cami olma özelliğine sahiptir.
KALELER VE SURLAR
MÖ 7. yüzyılda Bithynialılar’ın
gelip buraya yerleşmesi sonucu kurulmuştur. Bithynia Kralı Prusias, Kartacalı
general Hannibal’ın tavsiyesi üzerine MÖ 185 yılında Prusias ad
Olympum adını verdiği kenti bir tepenin üzerine inşa ettirmiş
ve çevresini surlarla çevrelemiştir.
Zaman içerisinde Prusias olan
ismi Prusa ve daha sonra Bursa olarak değişmiştir. Bithynialılar tarafından
inşa edilen Bursa Kalesi, yıllar içerisinde yaşanan kuşatmalar sebebiyle hasara
uğramıştır. Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde birçok kez onarımdan
geçmiştir. 1326 senesinde Bursa’yı fetheden Orhan Gazi, Osmanlı topraklarına
katmıştır. İki kilometre uzunluğundaki surların; Hisar (Saltanat) , Kaplıca,
Zindan, Pınarbaşı (Su), Yer (Zemin) olmak üzere beş kapısı bulunmaktadır.
Surlar da burçlarla desteklemiştir.
Bursa’da bulunan tarihi yerler
arasında özel bir yere sahip olan Bursa Kalesi, şehrin önemli simgelerinden
biri olarak kabul edilmektedir.
OSMANGAZİ TÜRBESİ
Ertuğrul Bey’in üç oğlundan biri
olan Osman Gazi, babasının vefat etmesi sonucu 23 yaşında beyliğin başına
geçmiştir. 1298’de Bilecik ve Yarhisar’ı fethetmetmesinin ardından Selçuklu
Sultanı kendisine uç beyliği verilmiştir. Söylenen göre 11 yıl boyunca
Bursa kuşatmasında fethetmeye yakın bir zamanda Söğüt’te vefat etmiştir.
Vasiyeti üzerine Orhan Gazi tarafından Saint Elia Manastırı’nın bir kısmı
türbeye dönüştürülerek içerisine defnedilmiştir.
Orhan Gazi ile aynı yerde bulunan
Osman Gazi Türbesi, yıllar içerisinde meydana gelen deprem ve yangınlar sonucu,
1868 yılında Sultan Abdülaziz tarafından günümüzdeki görünümünde yeniden inşa
ettirilmiştir.
ORHANGAZİ TÜRBESİ
Osmanlı Devleti’nin ikinci
padişahı olan Orhan Gazi 1281-1362 arasında yaşamış olup Bursa ve çevresini
Bizanslılardan almış devlet teşkilatlarını oluşturmuştur. Orhan Gazi
Türbesi, Hisar semtindeki Tophane Parkı’nda önceki yıllarda manastır olarak kullanılan
Sainte Elie’nin üzerine inşa edilmiştir.
İlk yapıldığında Osman Gazi
Türbesi ile aynı atı altında bulunan Orhan Gazi Türbesi, 1801 yılında
gerçekleşen yangın sonucu hasar görmüştür. 1855 yılında olan deprem ile
türbenin büyük bir kısmı yıkılmıştır. Bunun üzerine 1863 yılında Sultan
Abdülaziz tarafından aslına uygun olarak yeniden yapılmıştır.
YEŞİL CAMİİ
Bursa’nın sahip olduğu önemli
yapılar arasında yerini alan Yeşil Cami, sahip olduğu mimari görünümü ile
ziyarete gelen turistler için oldukça cazip yerlerden bir tanesidir. Osmanlı
Devleti’nin ilk yerleşim noktası olan Bursa, haliyle tarihi yapılar açısından
oldukça zengin olup bunlardan en önemlisi Bursa Yeşil Cami ve Yeşil Türbe’dir.
Sekiz köşeli Yeşil Türbe 15 metre
çapa sahip ve 6.6 metre yükseliğe sahip olup kubbesinin her yüzünde küçük
pencereler yer almaktadır. Dış duvarları Yeşil Cami’de de kullanılan yeşil ve
firuze renkli çinilerle süslenmiş ancak bu çinilerden sadece girişin solunda
olanlar orijinal çiniler. Diğerlerinin çeşitli tadilatlar sırasında yenilenmiş
olduğu düşünülüyor.
Çelebi Mehmet Han tarafından
Mimar Hacı İvaz Paşa’ya yaptırılan Yeşil Cami’nin yapımı 1919 yılında
tamamlanmıştır. Ters bir T harfi şeklinde tasarlanan cami, adını kubbelerinin
yapımında kullanılan yeşil çinilerden almış. Tabi bu çiniler günümüze kadar
ulaşamamıştır.
Bu cami hakkında farklı bir bilgi
yer alıyor ki oda; ibadethane olmasının yanı sıra devlet dairesi olarak da
kullanılması. Toplantı salonları, hünkar ve saray daireleri yer alıyor. Erken
Dönem Osmanlı Mimari’sinin en iyi örnekleri arasında yer almaktadır.
YEŞİL TÜRBE
Caminin tam karşısında yer alan
Yeşil Türbe de aynı mimar Hacı İvaz Paşa tarafından, 1421 senesinde inşa
edilmiştir. Türbenin süslemelerine Nakkaş Ali ve Nakkaş Mehmed el Mecnun
yardımcı olmuşlardır. Zamanla çeşitli sebeplerden dolayı hasar gören türbe,
1945 yılında Mimar Macit Rüştü Kural tarafından yenilenerek restore edilmiş.
1.MURAD HÜDAVENDİGAR TÜRBESİ
1389 yılında
Yıldırım Beyazıd tarafından inşa edilen türbenin planı Orhan Gazi’nin
Türbesi’yle aynıdır. 1854 senesinde yaşanan deprem felaketi sebebiyle tamamı
yıkılmış olup, temelleri üzerine günümüzdeki mevcut halinin yapıldığı
bilinmektedir. Sultan I. Murad’ın yanında oğlu Şehzade Yakup, torunu Emir
Süleyman, Emir Süleyman’ın oğlu Orhan ve Sultan II. Bayezid’in oğlu Şehzade
Mehmed’in sandukaları yer almaktadır. Geri kalan diğer üç sandukanın kime ait
olduğu hakkında herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır.
YILDIRIM BEYAZID
TÜRBESİ
1406 yılında Yıldırım Bayezid’in oğlu Emir Süleyman inşa
ettirilen türbe, revaklı olması sebebiyle bu türbeden yapılan Osmanlı
türbelerine örnek olmuştur. Yıldırım Beyazid’in yanı sıra oğlu İsa Çelebi’nin
sandukası da burada yer almaktadır.
Osmanlı’ya ait önemli kişilerin
sandukalarının yer aldığı türbe, aynı zamanda Osmanlı dönemindeki
ilk revaklı türbe olması münasebetiyle de önemli
bir yere sahiptir.
EMİR SULTAN KÜLLİYESİ VE TÜRBESİ
Yıldırım Bayezid’in kızı ve Emir
Sultan’ın eşi Hundi Hatun’un isteği üzerine inşa edilen Emir Sultan Camii, şehirde
bulunan camiler arasında en yüksek kubbeye sahiptir. 1795 uğradığı hasar sonucu
tamamen yıkılan kubbe, III. Selim tarafından orijinal şekilde yeniden
yaptırılmış.
Cami, bulunduğu semte adını
vermiş olup, asırlık ağaçlarla çevrili şehrin birçok noktasından görülmektedir.
1429 senesinde tek kubbeli olarak yapılmış olup 1507 yılında bir avlu ve üçte
revak eklenmiştir.
Emir Sultan Cami’nin hemen yanı
başında bulunan türbede; Emir Sultan, oğlu Emir Ali, eşi Hundi Hatun ve
iki kızı yatmaktadır. Türbe duvarlarında yer alan kemerli büyük pencereler
içeriye bolca ışığın girmesine olanak sağlar ve böylelikle dikkat çekmektedir.
Şehir halkı tarafından sevilen ve peygamber soyundan geldiğine inanılan Emir
Sultan’ın türbesi orijinalinden epeyce bir uzaklaşmış olmasına rağmen hala sık
olarak ziyaret edilmektedir.
MURADİYE KÜLLİYESİ (2. MURAD) VE TÜRBESİ
Bu külliye Osmanlı
İmparatorluğu padişahları tarafından yaptırılan külliyelerden sonuncusudur.
1420 yıllarında yapılmış ve burası da bulunduğu bölgeye ismini vermiş. İçinde
medrese, cami, hamam, darüşşifa ve türbe vardır. Muradiye Camii’nin süslemeleri
çok ihtişamlı, bir sürü motifler ve kullanılan sanat türleri Osmanlı’nın sanat
bakış açısı hakkında fikir sahibi olmamızı sağlıyor. 2. Murad Bursa’da gömülmüş son Osmanlı sultanıdır.
Külliye içindeki yapılarda
eski döneme göre kullanım farklıları olsa da, hala kullanımda büyük kısmı.
Mesela Muradiye Külliyesi’nin umumi mutfağı restoran olarak
kullanılıyor. Külliyenin içinde 12 tane türbe var ve Bursa’nın “Türbeler
Şehri” ünvanı bu kadar fazla türbeye ev sahipliği yapmasından geliyor aslında.
Cem Sultan ve Şehzade Mustafa’nın da mezarları buradadır.
Aynı külliye
içerisinde yer aldığı Muradiye Külliyesi’nde caminin güneybatısında yer
almaktadır. Sultan II. Murad, “Allah’ın rahmeti, ister güneş ve ayın
parlaklığı, isterse cennetin yağmuru veya çiği olsun, mezarımın doğrudan
üzerine yağsın.” vasiyeti üzerine, mezarının bulunduğu alanın kubbesi açık
bırakılmış ve yağmur sularının mezara girmesi sağlanmıştır. İki oğlu ve bir
kızının mezarı da burada yer alır. Ayrıca II. Murad’ın, Bursa’da gömülen son
Osmanlı padişah olduğu bilinmektedir. Türbe yakın zamanda restore edilerek daha
ziyaret edilebilir, temiz bir yere dönüştürülmüştür.
KOZA HAN
Koza Han 1491 yılında
İstanbul’daki cami ve imaretine gelir getirmesi amacıyla II. Bayezid tarafından
yaptırılmıştır. Han, uzun bir dönme boyunca devletin ticaretle ilgili
görevlilerinin ve ticaret işlerini yürütmek üzere yerleşmiştir. Günümüzde handa
yerli ve yabancı turistlere yönelik ipek eşarplar satılmakta.
Ulu Cami ve Orhan Cami arasında
bulunan geniş alana kurulan yapımında, kesme taş ve tuğlanın kullanıldığı Koza
Han, iki katlı olup odaların önü revaktır. Üst katta 50 alt katta ise 45 olmak
üzere 95 odası bulunmaktadır. Üst katta bulunan dükkanlarda; ipek ve ipek
ürünleri satılırken, alt kattaki güneye açılan kapı Orhan Cami’ye kuzeyine
açılan kapısı ise Kapalı Çarşı’ya açılır. Hanın iç avlusunda soluk
alabileceğiniz kafe ve çay bahçesi bulunuyor.
PİRİNÇ HAN
Pirinç Han, II.
Bayezid tarafından 1508 yılında, Yakup Şah ile Abdullah oğlu Ali yine cami ve
imaretine katkı sağlamak amacıyla yapılmıştır. Önceden tahıl ve pirinç
satılması sebebiyle Pirinç Hanı adını almış. 19. yüzyılın öncesine kadar
yabancı tüccarlar konaklamaktaymış. Bu sebeple Bursa’ya gelen yabancı tüccarlar
tarafından sıkla ziyaret edilmektedir. Han iki kattan oluşmaktadır. Hanın üst
katında 40 ve alt katında 38 oda bulunmaktadır.
KAPALI ÇARŞI
Orhan Gazi döneminde, hanların araları çatılar ile birleştirilerek kapalı
çarşılar yapılmıştır. Sahaflar, Akatarlar, İvaz Paşa, Gelincik, Sipahiler,
Karacabey Eski ve bakırcılar çarşıları eklenerek yıllar içerisinde son halini
almıştır. 1958 senesinde yanmış ve tekrardan inşa edilen Kapalı Çarşı, orijinal
halindeki gibi tek katlı değil iki katlı olarak yapılmıştır.
Emir Han’ın kuzeyinde yer alan dükkanlar ile oluşmaya başlanan, Bursa’nın
en eski kısmı Uzun Çarşı, 15. yüzyılda bu isimle adlandırılmaya başlanmıştır.
BALIBEY HAN
Orhan Gazi döneminde, hanların araları çatılar ile birleştirilerek kapalı
çarşılar yapılmıştır. Sahaflar, Akatarlar, İvaz Paşa, Gelincik, Sipahiler,
Karacabey Eski ve bakırcılar çarşıları eklenerek yıllar içerisinde son halini
almıştır. 1958 senesinde yanmış ve tekrardan inşa edilen Kapalı Çarşı, orijinal
halindeki gibi tek katlı değil iki katlı olarak yapılmıştır.
TOPHANE SAAT KULESİ
1905 yılında II.
Abdülhamit’in tahta çıkışı şerefine yapılan Bursa Saat Kulesi, Tophane Parkı
içinde yer almaktadır. Bu noktadan görülen Bursa manzarası sebebiyle,
belirli bir dönem boyunca yangın kulesi olarak kullanılmıştır. Yapı, 6 katlı
olup, 33 metre yüksekliğe sahiptir. İsmini ise dört bir duvarda bulunan
saatlerden almıştır.
IRGANDI KÖPRÜSÜ
II. Murad
döneminde Irgandı Ali oğlu tüccar Hoca Muslihuddin tarafından Hacı İvaz
Paşa’nın vakfiyesinde şahit gösterdiği Abdullah oğlu Timurtaş’a 1442
senesinde yaptırıldığı varsayılmaktadır. Irgandı
Köprüsü’nün üzerinde toplamda 32 dükkan bulunmaktadır. Yalnız Bursa’ya gelen
Evliya Çelebi Seyahatname’sinde, burada 200 dükkanın olduğunu söylemiştir. Bu
dükkanların kuzeydoğusunda mescid, diğerleri ise ahır ve depo olarak
kullanılmıştır. 1855 depreminde hasar gören köprünün üzerinde çarşı, 19.
yüzyılda konut şeklinde ahşap dükkanlar üstü açık bir çarşı haline
getirilmiştir ve geleneksel el sanatlarına yönelik dükkanlar olarak işlev görmektedir.
CUMALIKIZIK KÖYÜ
Cumalıkızık yaklaşık 1300’lü
yıllarınca kızıklar tarafından kurulmuş bir yerleşim yeri (bugün gördüğümüz
yapılarsa aşağı yukarı 150 yıllık).
Kızık, konar göçer Oğuz
Türkleri‘ne verilen isim. 13. yüzyılın başlarında Moğolların saldırılarından
kaçarak Orta Asya’dan Anadolu, İran ve Suriye gibi geniş bir coğrafya
kendilerine yeni yurtlar edinmişler. Bursa’ya yerleşmelerinin de 1306 civarında Bursa‘ya
yerleştikleri sanılıyor. Bursa merkezdeki hanlar ve burası gibi civar köyler
arasındaki ticari ilişkilerin Osmanlı İmparatroluğu’nun doğuşunda önemli rolü
olduğu düşünülüyor.
İsmindeki Kızık buradan
geliyor ama tabi ki bir de halk kendine göre yakıştırmalarda da bulunmuş: İşte
burası dar bir vadide olduğu için kısık kelimesinden kızık türetilmiş vs gibi.
Ama aslında burada bir sürü Kızık Türk’ü köyü olduğunu, onlara karakter veren
şeye göre bir sıfat aldıklarını, değirmeni çok olana Değirmenlikızık, içinden
dere geçene Derekızık gibi isimler verildiğini biliyoruz. Burası da ismini
civar köylerden insanların cuma namazı için buraya gelmesinden almış.
Uludağ’ın
eteklerinde yer alan Bursa ve Cumalıkızık, bir nevi kentsel ve kırsal yaşamın
bir arada sentezlenmiş haliler. Cumalıkızık’ın böyle bir listeye alınmış olması
UNESCO tarafından şöyle açıklanmış: Bursa’daki sistemi gösterebilecek ve ona
yardım sağlayabilen tek kırsal köy. Özellikle Vakıf Sistemi ve Cumalıkızık
arasındaki bağ bu konuda önemli bir rol oynuyor. Çünkü bu sistemde merkezdeki
vakıf binaları yani külliyeler kırsal kesimle de bağlantılıymış; mesela
Cumalıkızık bir vakıf köyü olarak geçiyor, bu da bir kuruma bağlı olmak ve onun
için çalışmak demek. Cumalıkızık da merkezdeki Orhan Gazi Külliyesi’ne kalıcı
olarak bağlı olup ona gelir sağladığı için “vakıf köyü” olarak geçmiş. Yani Bursa’nın
tarihi yerleri arasındaki Cumalıkızık başlı başına Osmanlı’daki Vakıf
Sistemi’nin yaşayan kanıtı niteliğindedir.