6 Mart 2022 Pazar

 

OSMANLININ İLK BAŞKENTİ – ZAMANI DURDURAN ŞEHİR : BURSA

 

Bursa, geçmişe dair izleriyle de dikkat çeken bir kenttir. Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti olması nedeniyle bu döneme ait sayısız eser yer almaktadır. Eski adı Hüdavendigardır.

Bursa’nın UNESCO hikayesiyse şöyle başlamış: 2000 yılında Bursa geçici listeye alınmış, sonra da 2014’te UNESCO tarafında Dünya Miras Listesi’ne girmeye hak kazanmış. Bu koruma Bursa’da 6’si içinde 1’i de Cumalıkızık’ta olmak üzere 7 yeri kaplıyor.

1) Hanlar Bölgesi
2) Hüdavendigar Külliyesi (1. Murad)
3) Yıldırım Külliyesi (1. Bayezid)
4) Yeşil Külliye (1. Mehmed)
5) Orhangazi Külliyesi
6) Muradiye Külliyesi (2. Murad)
7) 
Cumalıkızık Köyü

ULUCAMİ

Niğbolu Zaferi’nin ardından Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılan Ulu Cami’nin inşası, 1399 yılında tamamlanmıştır. Caminin inşasının ardından ilk namazın Somuncu Baba tarafından kıldırılmış olması ise camiye dair önemli detaylardan biridir.

Erken Dönem Osmanlı Mimari eserleri arasında yerini alan ihtişamlı yapı, şehrin en ünlüsü olarak anıtsal olma özelliğine sahiptir. Yirmi kubbesi olan caminin şöyle bir hikayesi bulunuyor; kazanılan zaferin ardından şehre yirmi cami yaptırmak isteyen Yıldırım Bayezid’ın bu isteğine karşın  Emir Sultan Hazretleri, yeni kurulmakta olan Bursa’ya yirmi caminin fazla geleceğini düşünmektedir. Bunun yerine yirmi kubbeli bir cami yapımının daha uygun olacağı fikrini avunmuş ve bu fikir Beyazid tarafından uygun görülmüştür.

Caminin en özgün ve nadide sanat eserlerinden biri olan minber, Antepli Hacı Mehmed bin Abdülaziz ed-Devvaki tarafından kündekari tekniği ile yapılmıştır. Ebrenin bir kül olarak tasvir ettiği düşünülen minberin gerçek boyutlarıyla örtüşen, doğu yakasında güneş sistemi, batı yakasında ise galaksi sistemi bulunuyor.

Caminin duvarları çeşitli hattatlar tarafından yapılmış 200 hat levhası ve duvar yazısıyla hat sanatları müzesi olarak da adlandırılmaktadır. Bu hatlarda; sure, ayet, Ayet’el-Kursi, hadis, Esma’ül-Hüsna yazıları, Allah’ın ve Hazreti Muhammed’in isimleri işlenmiştir.

3165 metrekarelik iç hacmi ile ülkemizin en büyük camilerinden biri olan Ulu Cami, ülkemizdeki bu isimdeki en büyük cami olma özelliğine sahiptir.

KALELER VE SURLAR

MÖ 7. yüzyılda Bithynialılar’ın gelip buraya yerleşmesi sonucu kurulmuştur. Bithynia Kralı Prusias, Kartacalı general Hannibal’ın tavsiyesi üzerine MÖ 185 yılında Prusias ad Olympum adını verdiği kenti bir tepenin üzerine inşa ettirmiş ve çevresini surlarla çevrelemiştir.

Zaman içerisinde Prusias olan ismi Prusa ve daha sonra Bursa olarak değişmiştir. Bithynialılar tarafından inşa edilen Bursa Kalesi, yıllar içerisinde yaşanan kuşatmalar sebebiyle hasara uğramıştır. Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde birçok kez onarımdan geçmiştir. 1326 senesinde Bursa’yı fetheden Orhan Gazi, Osmanlı topraklarına katmıştır. İki kilometre uzunluğundaki surların; Hisar (Saltanat) , Kaplıca, Zindan, Pınarbaşı (Su), Yer (Zemin) olmak üzere beş kapısı bulunmaktadır. Surlar da burçlarla desteklemiştir.

Bursa’da bulunan tarihi yerler arasında özel bir yere sahip olan Bursa Kalesi, şehrin önemli simgelerinden biri olarak kabul edilmektedir.

OSMANGAZİ TÜRBESİ                             

Ertuğrul Bey’in üç oğlundan biri olan Osman Gazi, babasının vefat etmesi sonucu 23 yaşında beyliğin başına geçmiştir. 1298’de Bilecik ve Yarhisar’ı fethetmetmesinin ardından Selçuklu Sultanı kendisine uç beyliği verilmiştir.  Söylenen göre 11 yıl boyunca Bursa kuşatmasında fethetmeye yakın bir zamanda Söğüt’te vefat etmiştir. Vasiyeti üzerine Orhan Gazi tarafından Saint Elia Manastırı’nın bir kısmı türbeye dönüştürülerek içerisine defnedilmiştir.

Orhan Gazi ile aynı yerde bulunan Osman Gazi Türbesi, yıllar içerisinde meydana gelen deprem ve yangınlar sonucu, 1868 yılında Sultan Abdülaziz tarafından günümüzdeki görünümünde yeniden inşa ettirilmiştir.

ORHANGAZİ TÜRBESİ

Osmanlı Devleti’nin ikinci padişahı olan Orhan Gazi 1281-1362 arasında yaşamış olup Bursa ve çevresini Bizanslılardan almış devlet teşkilatlarını oluşturmuştur.  Orhan Gazi Türbesi, Hisar semtindeki Tophane Parkı’nda önceki yıllarda manastır olarak kullanılan Sainte Elie’nin üzerine inşa edilmiştir.

İlk yapıldığında Osman Gazi Türbesi ile aynı atı altında bulunan Orhan Gazi Türbesi, 1801 yılında gerçekleşen yangın sonucu hasar görmüştür. 1855 yılında olan deprem ile türbenin büyük bir kısmı yıkılmıştır. Bunun üzerine 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından aslına uygun olarak yeniden yapılmıştır.

YEŞİL CAMİİ

Bursa’nın sahip olduğu önemli yapılar arasında yerini alan Yeşil Cami, sahip olduğu mimari görünümü ile ziyarete gelen turistler için oldukça cazip yerlerden bir tanesidir. Osmanlı Devleti’nin ilk yerleşim noktası olan Bursa, haliyle tarihi yapılar açısından oldukça zengin olup bunlardan en önemlisi Bursa Yeşil Cami ve Yeşil Türbe’dir.

Sekiz köşeli Yeşil Türbe 15 metre çapa sahip ve 6.6 metre yükseliğe sahip olup kubbesinin her yüzünde küçük pencereler yer almaktadır. Dış duvarları Yeşil Cami’de de kullanılan yeşil ve firuze renkli çinilerle süslenmiş ancak bu çinilerden sadece girişin solunda olanlar orijinal çiniler. Diğerlerinin çeşitli tadilatlar sırasında yenilenmiş olduğu düşünülüyor.

Çelebi Mehmet Han tarafından Mimar Hacı İvaz Paşa’ya yaptırılan Yeşil Cami’nin yapımı 1919 yılında tamamlanmıştır. Ters bir T harfi şeklinde tasarlanan cami, adını kubbelerinin yapımında kullanılan yeşil çinilerden almış. Tabi bu çiniler günümüze kadar ulaşamamıştır.

Bu cami hakkında farklı bir bilgi yer alıyor ki oda; ibadethane olmasının yanı sıra devlet dairesi olarak da kullanılması. Toplantı salonları, hünkar ve saray daireleri yer alıyor. Erken Dönem Osmanlı Mimari’sinin en iyi örnekleri arasında yer almaktadır.

 

 

YEŞİL TÜRBE

Caminin tam karşısında yer alan Yeşil Türbe de aynı mimar Hacı İvaz Paşa tarafından, 1421 senesinde inşa edilmiştir. Türbenin süslemelerine Nakkaş Ali ve Nakkaş Mehmed el Mecnun yardımcı olmuşlardır. Zamanla çeşitli sebeplerden dolayı hasar gören türbe, 1945 yılında Mimar Macit Rüştü Kural tarafından yenilenerek restore edilmiş.

1.MURAD HÜDAVENDİGAR TÜRBESİ

1389 yılında Yıldırım Beyazıd tarafından inşa edilen türbenin planı Orhan Gazi’nin Türbesi’yle aynıdır. 1854 senesinde yaşanan deprem felaketi sebebiyle tamamı yıkılmış olup, temelleri üzerine günümüzdeki mevcut halinin yapıldığı bilinmektedir. Sultan I. Murad’ın yanında oğlu Şehzade Yakup, torunu Emir Süleyman, Emir Süleyman’ın oğlu Orhan ve Sultan II. Bayezid’in oğlu Şehzade Mehmed’in sandukaları yer almaktadır. Geri kalan diğer üç sandukanın kime ait olduğu hakkında herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır.

YILDIRIM BEYAZID TÜRBESİ

 1406 yılında Yıldırım Bayezid’in oğlu Emir Süleyman inşa ettirilen türbe, revaklı olması sebebiyle bu türbeden yapılan Osmanlı türbelerine örnek olmuştur. Yıldırım Beyazid’in yanı sıra oğlu İsa Çelebi’nin sandukası da burada yer almaktadır.

Osmanlı’ya ait önemli kişilerin sandukalarının yer aldığı türbe, aynı zamanda Osmanlı dönemindeki ilk revaklı türbe olması münasebetiyle de önemli bir yere sahiptir.

 

EMİR SULTAN KÜLLİYESİ VE TÜRBESİ

Yıldırım Bayezid’in kızı ve Emir Sultan’ın eşi Hundi Hatun’un isteği üzerine inşa edilen Emir Sultan Camii, şehirde bulunan camiler arasında en yüksek kubbeye sahiptir. 1795 uğradığı hasar sonucu tamamen yıkılan kubbe, III. Selim tarafından orijinal şekilde yeniden yaptırılmış.

Cami, bulunduğu semte adını vermiş olup, asırlık ağaçlarla çevrili şehrin birçok noktasından görülmektedir. 1429 senesinde tek kubbeli olarak yapılmış olup 1507 yılında bir avlu ve üçte revak eklenmiştir.

Emir Sultan Cami’nin hemen yanı başında bulunan türbede;  Emir Sultan, oğlu Emir Ali, eşi Hundi Hatun ve iki kızı yatmaktadır. Türbe duvarlarında yer alan kemerli büyük pencereler içeriye bolca ışığın girmesine olanak sağlar ve böylelikle dikkat çekmektedir. Şehir halkı tarafından sevilen ve peygamber soyundan geldiğine inanılan Emir Sultan’ın türbesi orijinalinden epeyce bir uzaklaşmış olmasına rağmen hala sık olarak ziyaret edilmektedir.

MURADİYE KÜLLİYESİ (2. MURAD) VE TÜRBESİ

Bu külliye Osmanlı İmparatorluğu padişahları tarafından yaptırılan külliyelerden sonuncusudur. 1420 yıllarında yapılmış ve burası da bulunduğu bölgeye ismini vermiş. İçinde medrese, cami, hamam, darüşşifa ve türbe vardır. Muradiye Camii’nin süslemeleri çok ihtişamlı, bir sürü motifler ve kullanılan sanat türleri Osmanlı’nın sanat bakış açısı hakkında fikir sahibi olmamızı sağlıyor. 2. Murad  Bursa’da gömülmüş son Osmanlı sultanıdır.

Külliye içindeki yapılarda eski döneme göre kullanım farklıları olsa da, hala kullanımda büyük kısmı. Mesela Muradiye Külliyesi’nin umumi mutfağı restoran olarak kullanılıyor. Külliyenin içinde 12 tane türbe var ve Bursa’nın “Türbeler Şehri” ünvanı bu kadar fazla türbeye ev sahipliği yapmasından geliyor aslında. Cem Sultan ve Şehzade Mustafa’nın da mezarları buradadır.

Aynı külliye içerisinde yer aldığı Muradiye Külliyesi’nde caminin güneybatısında yer almaktadır. Sultan II. Murad, “Allah’ın rahmeti, ister güneş ve ayın parlaklığı, isterse cennetin yağmuru veya çiği olsun, mezarımın doğrudan üzerine yağsın.” vasiyeti üzerine, mezarının bulunduğu alanın kubbesi açık bırakılmış ve yağmur sularının mezara girmesi sağlanmıştır. İki oğlu ve bir kızının mezarı da burada yer alır. Ayrıca II. Murad’ın, Bursa’da gömülen son Osmanlı padişah olduğu bilinmektedir. Türbe yakın zamanda restore edilerek daha ziyaret edilebilir, temiz bir yere dönüştürülmüştür.

KOZA HAN

 Koza Han 1491 yılında İstanbul’daki cami ve imaretine gelir getirmesi amacıyla II. Bayezid tarafından yaptırılmıştır. Han, uzun bir dönme boyunca devletin ticaretle ilgili görevlilerinin ve ticaret işlerini yürütmek üzere yerleşmiştir. Günümüzde handa yerli ve yabancı turistlere yönelik ipek eşarplar satılmakta.

Ulu Cami ve Orhan Cami arasında bulunan geniş alana kurulan yapımında, kesme taş ve tuğlanın kullanıldığı Koza Han, iki katlı olup odaların önü revaktır. Üst katta 50 alt katta ise 45 olmak üzere 95 odası bulunmaktadır. Üst katta bulunan dükkanlarda; ipek ve ipek ürünleri satılırken, alt kattaki güneye açılan kapı Orhan Cami’ye kuzeyine açılan kapısı ise Kapalı Çarşı’ya açılır. Hanın iç avlusunda soluk alabileceğiniz kafe ve çay bahçesi bulunuyor.

PİRİNÇ HAN

Pirinç Han, II. Bayezid tarafından 1508 yılında, Yakup Şah ile Abdullah oğlu Ali yine cami ve imaretine katkı sağlamak amacıyla yapılmıştır. Önceden tahıl ve pirinç satılması sebebiyle Pirinç Hanı adını almış. 19. yüzyılın öncesine kadar yabancı tüccarlar konaklamaktaymış. Bu sebeple Bursa’ya gelen yabancı tüccarlar tarafından sıkla ziyaret edilmektedir. Han iki kattan oluşmaktadır. Hanın üst katında 40 ve alt katında 38 oda bulunmaktadır.

KAPALI ÇARŞI

 Orhan Gazi döneminde, hanların araları çatılar ile birleştirilerek kapalı çarşılar yapılmıştır. Sahaflar, Akatarlar, İvaz Paşa, Gelincik, Sipahiler, Karacabey Eski ve bakırcılar çarşıları eklenerek yıllar içerisinde son halini almıştır. 1958 senesinde yanmış ve tekrardan inşa edilen Kapalı Çarşı, orijinal halindeki gibi tek katlı değil iki katlı olarak yapılmıştır.

Emir Han’ın kuzeyinde yer alan dükkanlar ile oluşmaya başlanan, Bursa’nın en eski kısmı Uzun Çarşı, 15. yüzyılda bu isimle adlandırılmaya başlanmıştır.

 

BALIBEY HAN

 

 Orhan Gazi döneminde, hanların araları çatılar ile birleştirilerek kapalı çarşılar yapılmıştır. Sahaflar, Akatarlar, İvaz Paşa, Gelincik, Sipahiler, Karacabey Eski ve bakırcılar çarşıları eklenerek yıllar içerisinde son halini almıştır. 1958 senesinde yanmış ve tekrardan inşa edilen Kapalı Çarşı, orijinal halindeki gibi tek katlı değil iki katlı olarak yapılmıştır.

 

TOPHANE SAAT KULESİ

1905 yılında II. Abdülhamit’in tahta çıkışı şerefine yapılan Bursa Saat Kulesi, Tophane Parkı içinde yer almaktadır.  Bu noktadan görülen Bursa manzarası sebebiyle, belirli bir dönem boyunca yangın kulesi olarak kullanılmıştır. Yapı, 6 katlı olup, 33 metre yüksekliğe sahiptir. İsmini ise dört bir duvarda bulunan saatlerden almıştır.

IRGANDI KÖPRÜSÜ

II. Murad döneminde Irgandı Ali oğlu tüccar Hoca Muslihuddin tarafından Hacı İvaz Paşa’nın vakfiyesinde şahit gösterdiği Abdullah oğlu Timurtaş’a 1442 senesinde yaptırıldığı varsayılmaktadır. Irgandı Köprüsü’nün üzerinde toplamda 32 dükkan bulunmaktadır. Yalnız Bursa’ya gelen Evliya Çelebi Seyahatname’sinde, burada 200 dükkanın olduğunu söylemiştir. Bu dükkanların kuzeydoğusunda mescid, diğerleri ise ahır ve depo olarak kullanılmıştır. 1855 depreminde hasar gören köprünün üzerinde çarşı, 19. yüzyılda konut şeklinde ahşap dükkanlar üstü açık bir çarşı haline getirilmiştir ve geleneksel el sanatlarına yönelik dükkanlar olarak işlev görmektedir.

CUMALIKIZIK KÖYÜ

Cumalıkızık yaklaşık 1300’lü yıllarınca kızıklar tarafından kurulmuş bir yerleşim yeri (bugün gördüğümüz yapılarsa aşağı yukarı 150 yıllık).

Kızık, konar göçer Oğuz Türkleri‘ne verilen isim. 13. yüzyılın başlarında Moğolların saldırılarından kaçarak Orta Asya’dan Anadolu, İran ve Suriye gibi geniş bir coğrafya kendilerine yeni yurtlar edinmişler. Bursa’ya yerleşmelerinin de 1306 civarında Bursa‘ya yerleştikleri sanılıyor. Bursa merkezdeki hanlar ve burası gibi civar köyler arasındaki ticari ilişkilerin Osmanlı İmparatroluğu’nun doğuşunda önemli rolü olduğu düşünülüyor.

İsmindeki Kızık buradan geliyor ama tabi ki bir de halk kendine göre yakıştırmalarda da bulunmuş: İşte burası dar bir vadide olduğu için kısık kelimesinden kızık türetilmiş vs gibi. Ama aslında burada bir sürü Kızık Türk’ü köyü olduğunu, onlara karakter veren şeye göre bir sıfat aldıklarını, değirmeni çok olana Değirmenlikızık, içinden dere geçene Derekızık gibi isimler verildiğini biliyoruz. Burası da ismini civar köylerden insanların cuma namazı için buraya gelmesinden almış.

Uludağ’ın eteklerinde yer alan Bursa ve Cumalıkızık, bir nevi kentsel ve kırsal yaşamın bir arada sentezlenmiş haliler. Cumalıkızık’ın böyle bir listeye alınmış olması UNESCO tarafından şöyle açıklanmış: Bursa’daki sistemi gösterebilecek ve ona yardım sağlayabilen tek kırsal köy. Özellikle Vakıf Sistemi ve Cumalıkızık arasındaki bağ bu konuda önemli bir rol oynuyor. Çünkü bu sistemde merkezdeki vakıf binaları yani külliyeler kırsal kesimle de bağlantılıymış; mesela Cumalıkızık bir vakıf köyü olarak geçiyor, bu da bir kuruma bağlı olmak ve onun için çalışmak demek. Cumalıkızık da merkezdeki Orhan Gazi Külliyesi’ne kalıcı olarak bağlı olup ona gelir sağladığı için “vakıf köyü” olarak geçmiş. Yani Bursa’nın tarihi yerleri arasındaki Cumalıkızık başlı başına Osmanlı’daki Vakıf Sistemi’nin yaşayan kanıtı niteliğindedir.

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder